4 Ağustos 2023 Cuma

SEYYİD MAHMUD ÇAĞIRGAN VELİ

GİRESUN - ALUCRA - BOYLUCA KÖYÜ (ZUN)

Kerbelâ faciasından sonra Seyyidler Anadolu'ya sürülmüştür. Önce Malatya civarına gelmişler oradan bir kısmı Van civarına Van' dan da Orta Asya'ya geçilmiştir. Anadolu’nun fetih hareketlerine katılmışlar Erzurum, Horasan, Gümüşhane dolaylarına yerleşmişlerdir. Anadolu'ya Horasan erenleri olarak tekrar gelmişlerdir. İşte bu gelenlerin arasında Seyyid Mahmud Çağırgan Hz.nin ailesi de vardır. Giresun Alucra’nın Boyluca (Zun) bölgesine vazifeli olarak 1040 lar da gelmiş, hizmet ve irşada devam etmişlerdir. Bu belgeler arşivlerde mevcuttur. 1422–1518 yılları arasında yaşadığı ve 96 yaşlarında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Bu aileye mahsus dergâh, medrese, cami, değirmen ve bin senelik tarihi olan dergâh evi halen ayaktadır. Tahminimize göre Türkiye'de geçmişten kalan en eski evlerden birisi olma özelliğini korumaktadır. Bu hususu yetkililerin dikkatine sunmaktayız. Fatih Sultan Mehmet Han Otlukbeli savaşına giderken Alucra'nın Boyluca (Zun) köyünün yakınlarından geçerken ordusu ile birlikte istirahate çekilirler.

Bu esnada Fatih Sultan Mehmed Han buyururlar ki "Burada bizden hiçbir Allah'ın kulu yok mu?" der. bunun üzerine piri fani bir ihtiyar elinde bir sepet ile, "Padişahım size ve ordunuza peksimet ve azık getirdim" der. Cennet mekân padişah tebessüm ederek muhterem dede bize bu yetmez belli ki sende ihtiyaç sahibisin var git yoluna çoluk çocuğunla ye, nafakalan der. Bunun üzerine o yaşlı zat yani Seyyid Mahmud Çağırgan-ı Veli Hz. "Biz evladı Resuldeniz buraya da vazifeli olarak geldik sen hele şunu bir orduna dağıt" der.

O büyük mürşidin kerameti zahir ile bir sepet peksimet bütün orduya yeter ve artar. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet Hz. o bölgeyi bu zata vakfeder. O bölgenin ismi de o kerameti hatırlatan peksimet tepesi olarak anıla gelir. Bu bölgede "Peksimet tepesi vakfiyesi" arşivlerde mevcuttur.
Yavuz Sultan Selim Han Trabzon valiliği sırasında Seyyid Mahmud Çağırgan Hz. ziyaret edip derslerini dinlemiş o büyük insandan feyiz ve ilham almıştır. Bu kendileri güzel soyu güzel aileye birçok yeri vakfiye olarak bırakmıştır. Allah Resulünün buyurduğu gibi "Ehli beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez." Onlar bu kıymetli soyu biliyor ve seviyorlardı. Yoksa cihan devleti nasıl olduğunu zannediyorsunuz. N e zaman onlara kıymet azaldı ise Allah Teala da bizim kıymetimizi azalttı. Koca Cihan şümul devletten kalakala küçük bir bölge kaldı. Allah bize tekrar Ehli beytini sevdirsin inşallah. Yavuz Sultan Selim Han'ın vakfiyelerinden birisi Arşivlerde 2139 nolu defterin 236 sayfa ve 101. sırasında kayıtlı Sultan Selim Han'ın Seyyid Mahmud Çağırgan ve evladın vakfına ait.21 Sefer 907.H. ISO Im. Tarihli arşiv belgesi mevcuttur. Dergâh ve müştemilatının hizmetleri, Fatih Sultan Mehmed Han ve Yavuz Sultan Selim Han tarafından yapılan vakıflar ve tanzim edilen vakfiyelerce himaye edilmiş ve bu himaye son Osmanlı Padişahına kadar sürdürülmüştür. Hayat hikâyelerinden bir nebze bahsetrnek istiyoruz. Bu belgelerden birinin son paragrafı şöyledir. Kutbul Arifin, Gavsul Vasilin, Es-Seyyid Eş-Şeyh Hazreti Mahmud Çağırgan Hz. evladına, evladının evladına ... ila nihaye vakfedilmiştir. Her kim ki, bu vakfiyenin üzerinde tebdil, tağyir edecek olursa Allah ve Resulünü ve meleklerin bedduasına uğrasın ve lanetlenmiş kişilerden olsun. Seyyid Mahmud Çağırgan Hz. evlatları civar köylere dağılmışlar hizmet ve irşatlarına devam etmişlerdir. Çakmak köyüne bir grup bir grupta Delilli köyüne (Yükselen köyüne) gitmişlerdir. Bu Delilli köyüne gidenlerin soyundan gelen Halil Efendide vardır. Halil Efendide kendisi müderris ve alimdir. Zaten o aile ilimle ve irşatla uğraşmıştır. Özellikle köylerden delileri, hastaları o dergâha getirirler. O büyüklerin dua ve himmetleriyle bi-iznillah iyileşirlermiş. Zaten Delilli ismi de delilerden gelmektedir. Halil Efendi kurtuluş savaşında Şam'a dua ordusu olarak gönderilmiş ve beş kardeşi de doğu cephesine gönderilmiş. Bunlar bir daha dönmemişler. Sadece Halil Efendi dönmüştür. Bu zatı muhterem şu anda hizmet ve irşad ile meşgul olan Kasım Efendinin muhterem dedeleridir. Şimdi Kasım Babanın o büyük veli Seyyid Mahmut Cağırgani Hz.nin kabrini nasıl bulduğunu ve kerametlerini öğrenelim. Tabi önce Kasım Babayı tanıyalım:

KASIM BABA HAZRETLERİ :

Bu bölümde Halvetiyye ricalinin günümüz temsilcisi Kasım Baba Hazretlerini, hoşgörülerine sığınarak ele almak ve kısaca 1936 yılında Alucra'da dünyaya teşrif eden bu zat, medrese tahsili ile yetişmiş bir babanın evladı olarak dokuz yaşlarında hıfzını ikmal etmiş, memleketinde, Samsun'da ve İstanbul' da bir çok âlimden akli ve nakli ilimler tedris ve tahsil eylemiş, yine memleketimizin bir çok yerinde, çocuk denilebilecek yaştan itibaren cami ve Kur'an hizmetlerinde bulunmuştur. Hizmetlerinin üç safhaya ayrılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz.
1-Çocuk denilebilecek yaştan itibaren İstanbul, Bursa ve Trakya bölgesinde geçen hizmetleri,
2-Alucra-Boyluca (Zun)'da geçen imamlık, Kur'an-ı Kerim muallimliği ve Seyyid Mahmud Çağırgan (ks.) Hazretlerinin dergâhındaki yedi yıllık türbedarlık hizmetleri,
3- Tekrar İstanbul'a dönüş ve Beyoğlu Emin Cami'i, Arab Camii ve Bereketzade Medresesi müştemilatında imamlık, mütevellilik ve dergâh hizmetleri. Hafızlığını Samsun' da Selman Efendiden tamamladıktan sonra İstanbul'a geldi. 1957 yılında Abdulhay Efendiden İcazet aldı ve irşadla görevlendirildi. Ayrıca Kadiri ve Rufai usulünü Muhiddin Ensari Efendiden öğrendi. İrşad hizmetlerinin en mükemmel şekilde sergilendiği ve yayıldığı Bereketzade'nin temelini teşkil etmesi bakımından Boyluca (Zun) dergâhında, Seyyid Mahmud Çağırgan Veli (ks.) Hazretlerinin manevi davetine dönmek istiyoruz. Hayatında önemli bir yer işgal ettiği için, bu hususu Kasım Baba Hazretlerinden dinleyelim:
"1959 yılı Ekim ayında, rüyada gördüğüm bir işaret üzerine, memleketim olan Alucra kazasına, oradan da Boyluca (Zun) köyüne gittim. Köy halkı tarafından hüsn-ü kabul gördüm. Halk tarafından sevildiğimi anladım. Köylüler bana:
"Burada kalıp çocuklarımızı okutacak ve imamlığımızı yapacaksın" dediler. Ben de kendileri ile bin lira yıllık ücretle anlaşıp, 1966 yılına kadar tam yedi sene bu vazifeye devam ettim. Bu köylülerle yaptığım zahiri bir anlaşma idi. Ben aslında, mana aleminde gördüğüm zatı arıyordum. Daha sonraları bu zatın aynı köyde medfun bulunan Seyyid Mahmud Çağırgan Veli (k.s.) Hazretleri olduğunu anladım. Köye vardığımda, okul denilebilecek bir bina yoktu. Cami harap, dergah perişan, Çağırgan Hazretlerini türbesinin de içinde bulunduğu kabristan köyün sığır ve davarlarının yaylağı durumunda idi. İşe, köye hemen yeni ve modem bir ilkokul kazandırmak üzere, okul yeri için uygun görülen yerden istimlak ile başlandı. Köy kısa zamanda modem bir okula kavuşturuldu. Daha sonra caminin tamiri, dergahını tanzimi ve bir misafirhane yapımı, derken sıra kabristanın ayak altında kurtarılmasına ve büyük ve Seyyid Mahmud Çağırgan Veli (k.s.) Hazretlerinin kabrinin yerini tespit edilmesine geldi. Köy halkı, samimiyetimize inandığı için gereken yardımı esirgemiyorlardı. Mezarlığın etrafı da şanına yakışır şekilde duvarla çevrilip hayvan otlağı olmaktan kurtarıldı. Sıra, Çağırgan Hazretlerinin türbesinin yerini tespitine gelmişti. İşin en heyecanlı safhası da bu sırada sergilendi. Rabbime sonsuz hamd ü senalar olsun ki, bu hususta bil- hassa beni mahcup olmaktan korudu. Hazretin de himmetiyle ve bazı kimselerin gözleri önünde Çağırgan hazretlerinin yattığı yer keşif ve tespit edildi. Bu noktada olup biten bazı şeyler var ki, onları anlatmam mümkün değil. Hazretin kabrini tespitten sonra kendisi manen türbe yapılmasını istemedi bunun üzerine kendilerine eğer sizin üzerini bir türbe yapmaz isem gözün arkada kalır diye izin istedim. Hazrete türbenin yapılmamasının sebebi sorulduğunda; sağında ve solunda gömülü başka mevtalar bulunduğu için istemediğini belirtti. Bende, o mevtaları başka yere nakletmek şartıyla anlaştık. Köy halkı ile birlikte kazılar yapılarak. Hazretin kabri düzenlendi. Zarif bir türbe binası ortaya çıktı. Türbe kapısının dört bir yanını çevreleyen tek bir taştır. Bu taşın kabristan dışında tespit edilmesi, kabristana kadar nakli ile, kapı yerine kadar getirilişi ve yerine kırılmadan kesilerek yerleştirilmesi, hazretin nice kerametlerinin meydana geldiği bir safhadır. Bu safhayı da daha fazla açamayacağım. Ancak türbe kapısının hemen önünde, ilk günü gibi yatmakta olan başka velilerin de bulunduğunu bilhassa belirtmek isterim. Çağırgan Hazretlerinin, bölge halkınca öteden beri çok sevilip sayılmasından olacak ki, Erzincan, Gümüşhane, Giresun illerinin çevrelediği coğrafi bölge içerisinde 6 yerde daha Çağırgan Veli adına türbe veya makam bulunduğu bilinmektedir. Başka veliler için de bu durum söz konusudur. Mesela, Anadolu' da 20' ye yakın yerde Yunus Emre makam veya türbesi olarak yerler bulunduğu ilgililerin malumudur."Zun'da geçen yedi senelik hizmetlerim sırasında bir çok manevi işarete şahit oldum. Bunlar benimle birlikte ahirete kadar gider. Yalnız, bu işaretlerden canlı bir hatıramla sözlerime nihayet vereyim. Bu hatıram beni bir ömür duygulandırmaya yetmiştir. Perşembe günleri, köy camiinde sohbet ve zikir yapılırdı. Her taraftan ve her meşrepten insanlar gelir, sohbet ve zikre iştirak ederler, gelenlere yemek ve çay ikramında bulunulurdu. Bu saltanat böylece devam etmekte iken, yine bir Perşembe günü misafirler uzak- tan yakından gelmeye başlamışlardı ki, bizim hatun: "Hafız Efendi! (bizim hanımın genellikle bana hitap ediş tarzı bu ifade iledir.) Evde çay, şeker ve ikram edilebilecek bir şey yoktur." dedi. Benim cebimde ise ancak 15 kuruş para vardı. Bu para ile bir şey yapmak mümkün değildi. Halbuki bana o an için beş lira para lazımdı. Duruma çok üzüldüm. Teselli için Hazretin dergahına gittim. Bu bir şaşkınlık olabilir, bir naz, bir niyaz da olabilir. Değerlendirmeyi okuyanların irfanına bırakıyorum. Dergah makamında şöyle niyazda bulundum: "Efendim! Ben İstanbul'da tahsilimi yaptım. Fahri vaizlik ve imamlıklarda bulundum. Şu anda senin dergahında, önce Allah'ıma kul, sonra O'nun Sevgili Habibi'ne ümmet olmaktan başka maksadım yok. Senin veli olduğundan da şüphe etmiyorum. Kapında bir hizmetçin olarak halimi sana arz ediyorum. Lütuf ve keremine güveniyorum. Bu misafirlerin önünde beni mahcup edersen yarın bir yorganım var, onu da alır giderim" dedim. Selamlaşıp ayrıldıktan sonra eve geldim ki, herkes neşe içinde. Sebebini sorduğumda: Tanımadıkları bir zatın bir çok yiyecek maddesi getirdiğini söylediler. O zatın bir şey söyleyip söylemediğini sorduğumda: "Hoca Efendi'ye söyleyin. Ufak tefek şeyler için yorganını alıp gitmesin" demiş olduğunu öğrendim. İşte bu hatıram, yüzlerce hatıramdan bir tanesidir. Zamanım ve imkanım olursa, bu yedi senelik türbedarlık hatıralarımı, Fatiha ile anılma ümidi ile kaleme alıp neşretmek isterim" buyurdular. Mazanna-i Kiramdan, ilmiyle amil, kamil, kanaatkar, sabırlı ve son derece hoşgörüsü ile herkesin takdir ve teveccühünü kazanan, Mevlana gibi hoşgörülü, Yunus gibi sevgi dolu bu yüce zata dareyfi (dünya ve ahiret) saadeti diler, hizmet ve himmetlerini devamını yüce Allah'tan temenni ve niyaz eyleriz. Himmet, Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet erbabına Evliyayi Arifana mahsustur. İlahi rıza, ibadetlerde saklıdır.
 
BİR İLHAM VE ÇAĞIRGAN HAZRETLERİNCE SUNULAN İKRAM:
Boyluca (Zun) köyünde imamlığı ve aynı zamanda türbedarlığı sırasında hazretin Kasım Babaya manevi bir emirle şunları yazdırıyor: "Ey birader! Bir sözüm var. Sana: Dinle onu can kulağınla! Bu dünya baki değil. Bu gün bana yarın sana!...Hidayet mevcudatın haliki, vahdaniyetin sahibine mahsustur. Şefaat kainatın mürşidi: Aziz, Latif, Ezeli, Ebedi, Rabbin Habibi, bütün nebilerin nebisi olan Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) ya Müminlerin ve ehli Kur'an olanların tevhide bağlılık göstermesi müreccahtır (Tercihe şayandır)." Allah Dostlarını anlamaktan maksat onların yaptıklarını yapmaktır. Allahü Teala bizi doğru yola ilettiklerinin yoluna iletsin. Bu vesile ile Mahmud Çağırgan Veli Hz. lerine Fatiha, Yasin, İhlas ve evratları hediye olarak gönderdiğimizde himmetlerinin erişeceğini ve karşılıksız kalmayacağını biliyoruz.

30 Mayıs 2017 Salı

AZİZ HÜSEYİN EFENDİ

ŞEYH AZİZ HÜSEYİN GÖKÇE HZ.
ŞEYH AZİZ HÜSEYİN EFENDİ (K.S.)

1840 (1256) yılında Giresun ili, Keşap ilçesi, Cingiren köyünde doğdu. İstanbul Beykoz’da medfun Efendisi Şeyh Ahmet (k.s.) Hazretlerinin dergahında on yıl süreyle İslami ilimler ve Tasavvuf ilimleri tahsil etti ve Halveti Şabani Tarikatından, Şeyhi Ahmet Efendi tarafından irşad icazeti verildi.

Efendisini ziyarete gittiğinde maddi imkanı dar olduğu için bir miktar toprak parçası satarak yol harçlığı yaptığı bilinmektedir.

Hocasının icazeti ve emri ile Karadeniz’de irşada vazifelendirildi. Keşap Cingiren Köyüne dönerek medfun bulunduğu türbenin altındaki tekkede dergahını kurmuştur. Bu yapı günümüzde mevcuttur.

Burada yıllarca irşad vazifesinde bulundu, dervişleri ile birlikte Hakkı zikre devam etti. İnsanların nefislerini terbiye etmeye, insanlara saadet ve kurtuluş yolunu göstermeye çalıştı.

Aziz Hüseyin (k.s.) Hz’leri, Halveti Şabani Tarikatı silsilesinde Sevgili Peygamberimiz s.a.v.’den itibaren devam edegelen manevi halkalardan ellinci sırayı teşkil etmektedir.

Zamanın kutuplarından olduğu bilinmektedir. Gerek sağlığı ve gerekse vefatından sonra birçok kerametleri görülmüştür. 1920 (1338) yılında Hakka yürümüş ve bulunduğu yere defnedilmiştir.

Bu büyük velinin mübarek kabri vefatından bir süre sonra türbe olarak yapılmış, 1993-2000 yılları arasında yakınları ve sevenleri  tarafından imar edilmiş, mescid, şadırvan ve çevre tanzimi yapılmıştır.

Allah (c.c.) hepimize Peygamber s.a.v. Efendimiz’in şefaatlerini ve efendilerin himmetlerini nasip etsin… amin.

Aziz Hüseyin Efendi; Gökçezade Şeyh Aziz Hüseyin el Keşabi Hz'leri, Keşab Cingiren Köyünde medfundur.

(Yayınlayan : Ayağının tozu Fakir Cüneyd)